43,6193
38,5383
4.016,84
Özlem Zengin, AK Parti’nin adeta “dokunulmaz” isimlerinden. Tepkilerden etkilenmeyen, koltuk kaygısı taşımayan, taban nezdinde sevildiği iddia edilen bir siyasetçi. Şimdi ise, Ekrem İmamoğlu’na yönelik iddianamenin “bir an evvel” yazılması talebiyle gündemde. Bu çağrı, “Hukuk kendi sürecini işletsin” diyenlere değil, adeta “Süreci hızlandırın” diye fısıldayan bir siyasi refleksi yansıtıyor. Peki bir siyasi figürün yargı sürecine dair açık talimat vermesi, sadece “hadsizlik” mi yoksa iktidar koridorlarındaki daha derin bir gerilimin işareti mi?
Son dönemde, AK Parti içinde “Pelikan” olarak anılan ve partiyi örümcek ağı gibi sardığı iddia edilen bir yapılanmanın varlığına dair spekülasyonlar dolaşıyor. Bu iddialara göre, Pelikan; bürokrasiden yargıya, medyadan yerel yönetimlere uzanan bir ağ ile kritik süreçleri manipüle ediyor. İmamoğlu davası ise, bu iddiaların gölgesinde farklı bir anlam kazanıyor. Acaba Pelikan’ın rahatsızlığı, İstanbul’daki yargı operasyonlarının kontrol dışına çıkma ihtimali mi? Yoksa bu dava, Pelikan’ın kendi rant ve iktidar hatlarını tehdit ettiği için mi aceleye getirilmek isteniyor?
Şu soru kritik: Bir siyasi figür, yargının “hızını” neden dert edinsin? Normalde, hukukî süreçlerin tarafsızlığına vurgu yapılır. Ancak Özlem Hanım’ın “bir an evvel” vurgusu, tam tersi bir algıyı besliyor: Sanki bu dava ne kadar uzarsa, içinden istenmeyen detaylar çıkabilir. Örneğin, İstanbul’daki belediye kaynaklarının kullanımına dair iddialar, yalnızca İmamoğlu’nu değil, belki de Pelikan’ın gölgedeki ilişkilerini de hedef alabilir. Bu durumda, acele bir iddianame talebi, “perdeyi kapatma” çabası olarak okunabilir.
AK Parti’nin Pelikan’la ilişkisi ise muamma. Parti içinde bu yapılanmanın gerçekten var olup olmadığı bilinmezken, bazı sesler Pelikan’ın iktidarı içten çürüten bir ur olduğunu iddia ediyor. Özlem Zengin’in bu çağrısı, eğer Pelikan iddiaları doğruysa, iktidarın bu yapıyı artık kontrol edemediğinin de göstergesi olabilir. Belki de Pelikan, kendi varlığını korumak için İmamoğlu davasını kritik bir koz olarak kullanıyor ve sonuç alma telaşında.
Peki ya iktidar, Pelikan’ın bu telaşının farkında mı? AK Parti’nin son dönemdeki “yenilenme” söylemleri, bu tür yapılanmalarla hesaplaşma ihtiyacına işaret ediyor gibi. Ancak pratikte, Özlem Zengin gibi isimlerin hamleleri, partinin bu hesaplaşmaya ne kadar hazır olduğu konusunda şüphe uyandırıyor. Zira yargıya “hız” talimatı veren bir siyaset dili, Pelikan’ın değilse bile, başka bir gölgenin varlığını ele veriyor.
Asıl endişe verici olan, hukukî süreçlerin siyasi telaşlara kurban edilme riski. İmamoğlu davası, muhalif kesimlerce “kumpas” olarak nitelendirilirken, iktidar kanadında ise “yargı bağımsızlığı” vurgusu yapılıyor. Özlem Hanım’ın çağrısı, bu ikilemi daha da derinleştiriyor. Çünkü yargıya “ne zaman” karar vereceğini söylemek, bağımsızlık iddiasını zedeliyor.
Sonuç olarak, bu telaşın nedeni ne Pelikan ne de İmamoğlu. Asıl mesele, Türkiye’de siyaset ile hukuk arasındaki güven bunalımı. Özlem Zengin’in sözleri, bir kez daha gösterdi ki, yargıya duyulan inancı tesis etmek için önce siyasetin gölgesi çekilmeli. Yoksa “hız” talepleri, toplumun zihninde hep bir şüphe olarak kalacak:
Acaba bu acele, gerçekten adalet için mi, yoksa gölgeleri kurtarmak için mi?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "çerez politikasını" inceleyebilirsiniz.